MARDALİÇ (CORCİ) ADASI- CENEVİZ KULESİ
Karadağ volkanik kitlesinin Ege Denizi’ne uzantısı olan Çınar Burnu'nun karşısındaki iki adadan büyük olanıdır. İngiliz deniz haritalarında St. George adası olarak işaretlenmiştir.
1357’de Cenevizli Francesco Gattilusia, Midilli beyliğini ilan etmiştir.14 ve 15.yüzyıllarda Cenevizliler Enez’den Çandarlı’ya kadar tüm kuzey Ege’yi denetim altında tutmuşlardır. Osmanlıya vergi öderken diğer yandan politik evlilikler yaparak güçlerini artırmaya çalışan Cenevizliler; kent dışında bir gözetleme kulesi yapılması için Mardaliç adasını seçmişlerdir. Stratejik bir konumu bulunan adanın, görüş mesafesinin çok iyi olması Kuzey Ege kıyılarına Venedikli korsanlarca yapılacak saldırılar için önemli bir savunma kalesi inşa edilmesini sağlamıştır. İki Bizans Şapel kalıntısı ve rüzgarlara kapalı iç koyda Roma hamamı kalıntıları bulunan adaya Gattilusia’ lar 15x15 kare taban alanı olan, 3.5 metre duvar kalınlığındaki kuleyi inşa ederek üstüne takriben 15 metre yükseklikte bir çatı koymuşlardır.
Bu gün gözetleme için kullanılan bu çatı tamamen yıkılmış, tabanda bulunan ve zindan olarak kullanılan alan ise hala ayaktadır.
Bizans’ın düşmesi ile Cenevizlilerin vergisini iki katına çıkaran Osmanlı İmparatorluğu, 1462 de Mahmut Paşa komutasındaki Donanma Filosu ile adayı Cenevizlilerden alarak Osmanlı mülküne katmıştır.
Adanın Osmanlı mülküne geçmesi, Donanmanın Stratejik olarak İstanbul ve Boğazlara konuşlanması ile tehdit olmaktan çıkan Kuzey Ege’de görevi devre dışında kalan kule, korsan yatağına dönmüştür.
Osmanlılara kan kusturan Korsikalı korsan Georgia Maria’nın bu adada yaşamış olması ile ada St. George adını almış yöre halkının okunuşu ile söylediği şekilde Corci olarak benimsenmiştir.
Korsan Georgia; kıyı boyunda tarım ve hayvancılıkla geçinmeye çalışan köylüleri yakalıyor, istediklerini alamazsa, kule zindanına atıp işkence yapıyordu. Lepette adındaki teknesi ile Venediklilerin hizmetine giren ünlü korsan, kıyı boylarında yaşayan Türklere dehşet saçıyordu. Esir aldığı Türkleri başta Venedikliler olmak üzere hediye ediyor ya da köle olarak satıyordu. 17.yüzyılda Osmanlı imparatorluğu Kaptan Paşa’yı görevlendirerek Corci adasına göndermiştir. Adanın kuşatılması ile altı saat süren çatışmada Georgia Maria öldürülmüş ve Corci adası Osmanlı iradesine geçmiştir.
GÖZLEM İNCELEME VE UYARILAR
Adada iki tatlı su kuyusu bulunmaktadır. Birçok bitki türünü barındıran Corci de Koca yemiş delice zeytin, makilikler yanı sıra kekik türleri ve altın otu gibi tıbbi bitkiler bulunmaktadır. Eski yıllarda daha fazla yabani hayvan olmasına karşın günümüzde yaban tavşanı, sincap ve sayıları çok azalmış olan koruma altındaki keklikler adanın ev sahipleridir. Gerek ada içinde ve Kule civarında birçok büyük kertenkelenin ve yılan türlerinin bulunduğunu, bunların arasında Engereklerin de olduğunu gözlemlemiş olduğumuzu belirterek, deneyimsiz kişileri ada gezintileri konusunda daha dikkatli olmaları konusunda uyarmayı gerekli bulduk. Kıyılarında Martılar başta olmak üzere birçok deniz kuşunu barındıran ada kayalıkları, kuş dışkılarıyla beyaza boyanmaktadır. Bir Fok çiftinin Kara ada ve Mardaliç adasının Kara ada’ya bakan kıyılarına her yıl ziyarete geldiği gözlenmiştir. Ada civarındaki deniz derinliği kıyıya yakın yerlerde 25–30 kulaç ile başlamakta ve hemen açık yönünde 100 metreyi bulmaktadır. Bu derinlikler sayesinde Köpek balıklarının da uğrak yeri olan ada çevresi zaman zaman ağlara takılan yarım ton ağırlığındaki bu ziyaretçileri ile balıkçılara korkulu anlar yaşatmaktadır. Ekim, Kasım aylarında balıkların Akdeniz’e göçe başlaması ile birlikte Yunus sürülerinin akınına uğrayan civar, muhteşem gösterilere sahne olabilmektedir.
Adam kaya yönünden gelerek Corci önünden geçen iki farklı derinlikte su akıntıları vardır. Bu akıntıların hem adanın hem de Denizköy’ün deniz kirliliğini azalttığı düşünülmekte olup, rüzgârlı havalarda amatör bisiklet ve kano gezinticileri için de tehlike oluşturduğu unutulmamalıdır.
Denizköy’ ün yerlileri Midilli’den yüzerek gelen koyun keçi ve inek türlerinin bir süre adada beslendikten sonra yüzerek Midilli’ye geri döndüklerine tanık olmuşlardır.
TC. Tarım ve Orman Bakanlığınca hazırlanan ÇED raporları sonrası bölgede KVTVKK inceleme yapmıştır. Jeomorfolojik özellikleri, Jeoloji, Hidroloji-Hidrojeoloji, Toprak Yapısı, Flora ve Fauna özellikleri, endemik ve tehdit altındaki türler kapsamında, İzmir 1 No lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 11.07.1991 gün ve 3049 sayılı kararına ile 1.Derece SİT alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır.
Kara avı yasak olan bölgede, izinsiz olarak kurallara aykırı deniz avı da yasak bulunmaktadır.
Ada çevresinde, koylara çok yakın mesafede konuşlanan balık çiftlikleri hala tartışma konusudur.
EFSANE
Her ören yerinin bir efsanesi olduğu üzere Denizköy’deki bu kalıntılar için de bir efsane bulunmaktadır. Yöre halkınca nesiller boyunca aktarılan bu efsane şöyledir.
“ Eski tarihlerde bir Kralın kızı soylu olmayan bir gence âşık olur. Kral ve kraliçe kızını vazgeçirmek için ne yaptılarsa başaramazlar. Prenses ile evlenmek isteyen diğer krallıkların prensleri elleri boş dönmektedir. Politik evliliklerle topraklarını güçlendiren eski Krallıklar döneminde, prensesin bu inadı Kralı kızdırır. Hem halkının hem de diğer krallıkların karşısında küçük düşmenin acısı ile krallıktan millerce uzaklıktaki kimsesiz, ücra olan bu adaya bir kule yaptırır. Halkına Prensesin cezasız kalmayacağını, yüzme bilmeyen kızı ve nedimelerinin bir kuleye hapsedilerek ölüme terk edileceğini ilan eder.
Prensesin âşık olduğu delikanlı toprak çömlek imalatçısıdır. Prensesin götürülmesi sırasında heyeti takip eder. Gerenlerden tekne ile karşıya geçerek Prensesi kuleye hapseden muhafızlar Krallıklarına geri dönerler. Prensesin yüzme bilmediğini bilen genç Gerenlerde konaklayarak günlerce topraktan künkler yapar. Prenses ve nedimeler adadaki kuleden karşı kıyıdaki çömlekçi genci izlemektedir.
Kule tabanındaki tarla farelerini gören prenses, onların kule içine nasıl girdiklerini araştırır. Kule tabanının köşesinde küçük deliği fark eden prenses yanında getirdiği dantel tığı ile bu deliği genişletir.
Günlerce aç kaldıktan sonra iyice zayıflayan prenses ve nedimeleri bu delikten dışarıya çıkarlar. Adada bol miktarda bulunan kır tavşanlarını akşam karanlığında el ile yakalayıp karınlarını doyururlar.
Delikanlı kendisinin girebileceği boyda hazırladığı künkleri say toprağı ile birbirine yapıştırarak, denizin altından adaya kadar döşer ve prensesi bu kanaldan geçirerek kurtarır. Evlenir ve çok mutlu olurlar.”
Belki de bu efsane nedeniyle bazı kaynaklarda kule, kız kulesi şeklinde adlandırılmıştır. Şaşılacak olan şey ise 1992 yıllarında “su altı harita çalışmaları” için bölgeye gelen Orta Doğu Sualtı grubunun dalışları sırasında adanın karaya en yakın mesafesi olan Gerenler den ada açığına doğru aralıklarla yıkılmadan kalmış tünel kalıntıları gözlemlemiş olmalarıdır.
Bu tünelin adadaki Roma hamamından hareketle, olası jeotermal kaynaktaki sıcak suyun karşı kıyıya geçirilmesi için Romalılar tarafından yapılmış bir su yolu olduğu düşünülmektedir.
ADA SAHİLLERİNDE ROMA DÖNEMİ HAMAM KALINTILARI GÖRMENİZ MÜMKÜN