DENİZKÖY-DİKİLİ
  CANDARLl
 

ÇANDARLI


 


Dikili'nin bu muhteşem beldesi aynı adlı körfezin kıyısına kurulmuştur. Kuzey'den gelecekler için Bergama - İzmir yolundan veya Dikili üzerinden ulaşılabilir. Bu ikinci yolun kışın kullanılması pek tercih edilmemektedir..İzmir yönünden gelenlerin işi daha da kolay. Menemen, Aliağa, Yenişakran'dan sonra Zeytindağ sapağından sola dönecekler. Bu sapaktan 11 km sonra şirin Çandarlı tüm samimiyetiyle siz "Hoşgeldiniz" diyecek.

 


Özellikle sezon dışında, denizde, hemen karşıdaki küçük adasıyla çevredeki yazlıkları saymazsanız köy havasını koruyan bir yerleşimdir Çandarlı. Köyün balıkçıları yanında amatör balıkçıların da rağbet ettiği körfez iyi balık verir.Sezonda ise cıvıl cıvıl, tanıyamazsınız... Birden silkinir, devleşir, onbinlere kucak açar.
 



Çandarlı’nın 13 veya 14. yy’da Ceneviz şovalyeleri tarafından inşa edilmiş kalesi ülkemizin en iyi korunmuş durumdaki kalelerinden birisidir. Daha sonra Türkler’in iki kez onardığı kale son olarak 1955’de aslına uygun olarak restore edilmiştir. Kalede Hellenistik Çağ surlarından kalmış taşların kullanıldığı görülmektedir.


 
Çandarlı’daki antik Pitane kentinde Prof. Ekrem Akurgal tarafından yapılmış kazılarda çok sayıda güzel seramik örneği bulunmuştur. Pitane’de bulunan eserler İstanbul, İzmir ve Bergama müzelerindedir.



Çandarlı'yı bir de  ünlü ve değerli yazar Nevval Sevindi'nin kaleminden tanıyalım:

 

 
 

 

 

Çandarlı 13.-14.yüzyılda Cenevizlilerin yaptığı kalesiyle çok şirin bir sahil beldesi. Sanki 1960-70lerde zaman durmuş gibi , nostaljik bir atmosferi var. Daha sonra Fatih Sultan Mehmet’in restore ettirdiği kalenin önü çay bahçesi.
Bu iyi düşünülmüş açıklığı hemen yanındaki sokak başını tutmuş evlerin kat çıkma merakıyla, otelin güneş enerjisi heyulaları yerle bir ediyor. Bu sevimli kalenin perspektifini kesen kişisel hırs ve çirkinlik Çandarlı’da yine de en az haliyle bulunuyor.
Kıyı yasasının Özal tarafından kaldırılmasıyla denizin dibine inşa edilen evlerin beş altı kat olmamasına şükürler olsun. Denizi, eski evleri ve dokusuyla Çandarlı özlenen birçok duyguyu size sunuyor. Kaldığınız ya da yemek yediğiniz yerlerde bangır bangır müzik tasallutuna uğramadan yaşama mucizesi inanılmaz bir keyif. Denizin dalgalarını dinleyerek oturabiliyor,kumruların dem çekmesiyle uykuya dalabiliyor, rüzgarın sesine kulak verebiliyorsunuz.Türkiye’de insanların doğayla ilişkisi koptu.
Arabada, yemekte ya da tatilde nerde olursa olsun sürekli müzik dinleme mecburiyeti var sanki. Hep ayni sesleri, sözleri duymaktan içinize fenalık geliyor. Sabah sabah tepinen ,bağıran bir müzikle stres içinde uyandırıyor Türkiye sizi. Türklerin külliyen sağır olduğunu düşünürdüm ben yabancı olsam.ya da iç sesleri olmadığına karar verirdim. İç seslerine kulak vermediklerinden, onu susturmak istediklerinden (ki vicdana da denk gelebilir) sürekli yüksek sesle gürültü hanesine yazılan bir müzik dinlemekteler.
Hemen karşınızda geceleri alev alev yanan bacalarıyla Aliağa’yı ve Foça’yı görüyorsunuz. Bu kadar güzel koyların içinde bu ne iştir anlayan beri gelsin. Gökova’nın da alarm zilleri çaldığını biliyoruz. Dünyanın imrendiği doğal güzelliklerin kişisel,siyasal hırslarla yok edilmesi büyük bir yara yüreğimizde.
Almanlar Çandarlı’yı keşfetmiş,yerleşenler ya da işletmesi olanlar var. Yanınızdan geçen mısırcı( Ege’ adı darıdır) arabasına “Mais” diye de yazmış ol nedenle.
Bir dil üstüne yerleşmiş olan Çandarlı ülkemizin ölmeyen orta sınıfının küçük bir örneklem grubu gibi. Geceleri aileler kumsalda yaygıların üstünde sohbet ediyor, bir kısmı sandalyelerini piyasa yapılan yola çevirmiş etrafı kolaçan ediyor. Çocuklar oynuyor. Aileler kapı önlerinde yaşlılarda hasbihalde.Köpekler bile mutlu oynaşıyor ortalıkta. Kendi paralarını kazanan, yurt içinde dışında didinen bu insanlar çocuklarına daha iyi bir gelecek için uğraşıyor. Rizeli İdris üç çocuğunu okutabilmek için karı koca Almanların yanında çalışıyor.
Buranın huzurlu, eski dünyasında bisikletler de yer alıyor. Çocukların hepsinde bir bisiklet tıpkı 60’lı yıllarda olduğu gibi. Yetişkinlerde bisiklet kullanıyor. Bir de Almanlardan gelmiş sepetli, üç tekerli yaşlıların kullandığı bisikletler var.rüzgarın kötü yapılaşmayla kesilmediği Çandarlı’da her yer fırıl fırıl esiyor. Öğleden sonra çıkan esinti biraz yosun taşıyor.
Her yanda bir iyot kokusu.
Çandarlı’dan Dikili’ye doğru giderken bir zeytin denizi sağda, adaların harika görüntüsü solda İtalya ‘dan güzel manzara.Killik denilen koy inanılmaz bir mavi-yeşil. Toprağı kil olan bu koyda zaman yine 40 yıl öncesinde sabitlenmiş ki harika bir duygu. İnsanlar, davranışlar ve alışkanlıklar o dönemi yansıtıyor.O dönemlerde alt orta sınıfın geleneği olan araba üstü çarşafla piknik ve deniz sefası aynen sürüyor.Sakin ve huzurlu zeytinlerin gölgesinde çadırlarla konaklama da var.Emekliler çoğunlukla kamp yapıyormuş burada. Abuk sabuk müzik sesi falan yok. Kuş cıvıltılarını dinlemek mümkün. Akhisarlı Adnan’ın yeri özlediğiniz çardak.Çardağın altında çayınızı yudumlayın,tavlanızı oynayın keyfiniz bilir.
Çandarlı’ya 15 km. kaplıcalar var. Ilıca isimli kaplıca denizin içinde. Kaplıcanın olduğu noktaya taştan dört duvar bir oda örülmüş. Kadınlar ve erkekler sırayla giriyor bu küçük mekana. İçindeki çamuru bedenlerine sürüyorlar.Bu taş mahzenin açık kapısından içeri bakınac “herhalde antik dönemde de böyle yıkanıyorlardı” diye düşünüyor insan. Girdiğiniz koylarda para ödüyorsunuz,hepsi çöplük yuvası. Bu Ilıcaların etrafı orman ve her yan çöp dolu. Türkler çöp olmadan bir yerde zevk alarak oturamıyor mu acaba diye düşünüyor insan.
Türkiye’nin ciddi sorunu çöplerin organize edilememesi.En güzel beldelerde, ormanlık alanda önünüze birden çöplük çıkıyor! Çöplüğü nasıl buraya yaparlar diye şaşırıyorsunuz. Her yan zaten çöple zenginleştirilmiş.Sistem yok, varolan sistemde de kurallar yok. Hiçbir kural öğrenmeden büyüyen insanlar doğaçlama yaşıyor kısmen,kısmen de yabancılaşmanın pençesinde.temiz ev (özel alanı benimseme),kirletilmiş,pis kamu alanı(bencillik),estetik yoksunluk (güzel-çirkin ayıramama), kirli su,sağlık şartlarına uymama(iyi-kötü ayırt edememe), insani zaafların mekana dönüşmesi (hırs bastı yarım kat daha) ve ortak değerler yokluğu her yanda açık bir şekilde görünüyor maalesef. Korkunç kooperatiflerin saldırgan yapılaşması ne orman, ne antik kent,ne eski doku dinliyor.
Ben ailelerin,dostlukların,çocukların şen sesleriyle dolu. Huzurlu Çandarlı’yı bir zaman makinesi gibi algıladım. Bana çok şey çağrıştırdı. Yok edilen Didim’e burada ağıt yakarken yüreğimi onarmaya çalıştım.

 

 

 

Tarihi

 

Yörenin geçmişi milattan önce 4000 yıllarına kadar uzanıyor. Antik çağlarda, tarihin, cesaretleriyle ünlü kadın savaşçıları Amazonlar tarafından kurularak 'Pitane' adı verilen kent, Osmanlılar döneminde Çandarlı adını alır.

 


Sahil düzenlemeleri, mimari özelliği olan yapıların değerlendirilmesi, kıyı şeridinde sıralanan restoranlar, kafeler ve pastaneler Çandarlı'nın da gözünü turizme çevirdiğinin göstergesi.

 

Görkemli kalesi ile de tanınan Çandarlı'nın en önemli unsuru, yarımadayı çeviren kıyı yolu. 3 kilometrelik yol ideal yürüyüş parkuru. Söz konusu parkurda yürürken, bir yandan yorgunluk ve stres atılıyor, diğer yandan bol bol oksijen teneffüs ediliyor.

 

Mimari özelliği olan yapıları ile de ünlü Çandarlı'nın en önemli özelliklerinden biri de, sakinliği ve sessizliği. Sahilde barlar ve disko da bulunuyor. Ancak, Çandarlı kent merkezi gürültüden uzak. Turizmciler Çandarlı'nın bu yüzden tercih edilir olduğunu belirtirken, 'Huzurlu, gürültüden uzak tatil yapanlar Çandarlı'ya gelir' diyor.

 

 

 
 
Nasıl gidilir?
 

Çandarlı, İzmir'e 96 kilometre uzaklıkta. Çandarlı'ya ulaşmak için İzmir otogarından Dikili otobüslerine binmek gerekiyor. İzmir'den Dikili'ye sezon boyunca her yarım saatte bir otobüs kalkıyor. Çandarlı-Bergama arası ise 30 kilometre. Bergama'ya ulaşım genellikle Dikili üzerinden gerçekleşiyor.

 

 


 
  Şimdiye kadar 423274 ziyaretçi (1134755 klik) kişi burdaydı! Copyright  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol